Aile Hukuku
Aile hukuku, aileye ilişkin konularla ilgilenen, medeni hukukun kapsamı içinde yer alan bir hukuk dalıdır. Aile hukuku kapsamında Türk Medeni Kanunu'nda ve diğer bazı özel yasalarda düzenlenen konulara ilişkin uyuşmazlıklar aile mahkemelerinde görülür.
Aile Hukukunun Kapsamı
➢ Mal paylaşımda evlilik öncesi, çiftler arası anlaşma ve sözleşmeler
➢ Evlilik sonrasında; mal paylaşımı, boşanma işlemleri ve katkı payı alacağı davalar
➢ Çocuklar için evlilik sonrasında velayet ve velayetin değiştirilmesi için açılacak olan davalar
➢ Anlaşmalı veya çekişmeli boşanma davaları
➢ Evlilik iptali davaları
➢ Tazminat ve nafaka davaları
➢ Tarafların evlilik birliği içerisinde edindiği malların paylaşımına ilişkin işlemler ve Mal paylaşım davası
➢ Babalık davaları
➢ Velayet davaları
➢ Soy bağı reddi için davalar
Nişanlanma
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu md. 118 ve devamı hükümlerce düzenlenen nişanlanma, bir aile hukuku sözleşmesidir ve hukuki işlemdir. Nişanlanma, aralarında
evlenme engeli bulunmayan farklı cinsten iki kişinin karşılıklı olarak evlenme vaadinde bulunduğu iki taraflı bir hukuki işlemdir.
Nişanlanma, ancak evlenme vaadiyle olur. Evlenme vaadi bulunmadığı takdirde, tarafların iradeleri nişanlanmayı doğurmaz. Evlenme vaadinin herhangi bir şekli bulunmamaktadır. Yazılı ya da sözlü olarak ortaya konulabilir. Gelenek görenekçe düzenlenmiş şekil unsurlarına uyulmaması nişanlanmayı sakatlamaz, geçersiz kılmaz. Ancak Yargıtay 3. Hukuk Dairesi bir kararında(1) nişanlanmada yasaca şekil şartı konulmadığını belirttikten sonra “Nişanın hukuken geçerli olması için belli bir rituel içinde yapılmış olması, nişanın duyurulması(ilan edilmesi) ve aile bireylerinin şahitliği çerçevesinde yapılması gerekmektedir.“, demek suretiyle nişanlanmada şekil şartı bulunduğunu, aile içerisinde bir merasimin gerçekleşmesinin mecburi olduğunu ortaya koymuştur. Kanaatimiz, daire kararının yerinde olmadığı yönündedir. Zira, yasanın merasimi gerekli görmemesi bir yana, toplumun kabul ettiği belirli bir ritüel de nişanlanma için bulunmamaktadır. Nişanın duyurulması söz konusu olmadığı gibi nişanın aile bireylerinin şahitliğinde yapılması gerekliliği adetlerde dahi yer almamaktadır. Kaldı ki yasa 18 yaşını doldurmuş kişiye hiç kimseden izin almadan evlenme izni verirken, aynı kişinin nişanlanmak için ailesini bir araya getirmesini ve dolayısıyla kişinin ailesinden izin almasını beklemek yerinde olmayacaktır. Bu karar ancak nişanlanmanın ispatı için yol gösterici olabilir.
Nişanlanma, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı bağlamaz. Bağlamaz ifadesinden anlaşılması gereken, nişanlanmanın maddi yönüdür. Buna göre nişanlanma yaşı olarak belirlenebilecek bir yaş ya da yaş sınırı yoktur. Ancak tarafların nişanlanmanın hukuki sonuçlarını anlayabilecek seviyede ayırt etme gücüne sahip olmaları gereklidir. Aksi halde tarafların nişanlanma ehliyeti mevcut olmayacaktır.
Nişanlılık, evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez(TMK md. 119/1). Nişanlılık mutlaka evlilik ile sonuçlanmak zorunda değildir. Taraflar diledikleri an nişanlanmaya yönelik beyanlarından vazgeçebilirler. Taraflar birbirlerini, nişanlı olmayı dayanak göstererek evliliğe zorlayamazlar.
Evlenmeden kaçınma hali için öngörülen cayma tazminatı veya ceza şartı dava edilemez; ancak yapılan ödemeler de geri istenemez(TMK md. 119/2).
Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler(TMK md. 120).
Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir(TMK md. 121). Bunun gerçekleşebilmesi için, karşı tarafın kusurunun ispat edilmesi gereklidir. Manevi tazminat miktarı, olayın içeriğine göre değişecektir.
Evlenme
Nişanlıların evlilik birliği kurmak için yaptıkları hukuki işlem evlenmedir. Evlenme hukukumuza göre, karşı cinsten iki kişinin, bir kadınla bir erkeğin, iradelerinin tam ve sürekli bir yaşam ortaklığı kurmak üzere, hukkun aradığı koşullara uygun olarak birleşmesidir.
Evlenmenin Şartları
Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez. Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir.
Yakın hısımlık halinde yani üst soy, alt soy arasında, kardeşler, amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında evlenme yasaktır. Yine kayın hısımlığı sona ermiş olsa bile eşlerden birinin alt soyu ile üst soyu arasında ve evlat edinen ile evlatlığın veya bunlardan biri ile diğerinin alt soyu ve eşi arasında evlenmek yasaktır (m.129) Yine mevcut bir evliliğin varlığı ve akıl hastalığı kesin evlenme yasaklarındandır. Akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurumuyla tespit edilmedikçe evlenemezler. Kesin olmayan evlenme yasakları ise önceki evliliğin bitiminden itibaren 300 günlük bekleme süresi olup bu süre doğurmakla veya kadının gebe olmadığının anlaşılmasıyla, hakim kararıyla biter. Uygulamada bu davaya “İddet müddetinin kaldırılması davası” adı verilmektedir.
Evlenme şekle sıkı biçimde bağlıdır. Evlenme için getirilen şekli koşullardan birine uyulmaması halinde evlilik geçersiz olur. Evlenecek kadın ve erkek, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar. Evlendirme memuru, belediye başkanı veya onun görevlendireceği memurdur (m.134). Erkek ve kadından her biri, nüfus cüzdanı ve nüfus kayıt örneğini, önceki evliliği sona ermiş ise buna ilişkin belgeyi, küçük veya kısıtlı ise ayrıca yasal temsilcisinin imzası onaylanmış yazılı izin belgesini ve evlenmeye engel hastalığının bulunmadığını gösteren sağlık raporunu evlendirme memurluğuna vermek zorundadır.
Evlenme töreni biter bitmez evlendirme memuru eşlere bir aile cüzdanı verir. Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreni yapılamaz. Evlenmenin geçerli olması dinî törenin yapılmasına bağlı değildir.
Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Evlilik birliğinin tüzel kişiliği bulunmamaktadır ancak bu birliğin varlığı kanun koyucu tarafından kabul edilmekte ve buna bazı önemli sonuçlar tanımaktadır (TMK m.185 vd.)
Türk Medeni Kanunu 185-201 maddeleri arasında evlilik birliğini oluşturan eşlerin aralarındaki ilişkilerini ve evlilik birliğinden doğan hak, yükümlülük ve yetkilerini “Evliliğin Genel Hükümleri” başlığı altında düzenlemiştir. Eşler evliliğin genel hükümlerini düzenleyen emredici nitelikte olan bu hükümlere uymak zorundadırlar. TMK’ da evliliğin genel hükümleri eşler için eşit şekilde düzenlenmiştir. Yani evlilik birliği içerisinde eşler eşit statüye sahiptir.
Eşlerin Hakları
- Konut Seçme Hakkı (TMK m. 186/1)
- Evlilik Birliğini Yönetme Hakkı (TMK m. 186/2)
Eşler ihtiyaçlarının karşılanmasında, bazı giderlerin yapılmasında eşit söz hakkına sahiptir. Eşlerden birinin bu konularda tek başına karar verme yetkisi yoktur.
- Evlilik Birliğini
Temsil Yetkisi Eşlerin Temsil Yetkisinin Kapsamı
TMK m. 188/1’göre eşlerden her biri ortak yaşam süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil yetkisine sahiptir. Sürekli ihtiyaçlar açısından eşler birbirinden bağımsız olarak hareket edebilir ve hukuku işlem yerine getirebilir. Ancak sürekli ihtiyaçlar dışında kalan ihtiyaçlar için TMK m. 118/2’ye göre eşlerin tek başına birliği temsil yetkisi yoktur. Temsil yetkisinin dışında kalan işlemler için eşlerin ya birlikte hareket etmeleri ya da birbirlerinin rızalarını almaları gerekmektedir. Fakat eşlerden birinin rızası hastalık, başka yerde bulunma gibi sebeplerden alınamıyor ve evlilik birliğinin yararı bakımından gecikmesinde sakınca bulunan bir hal varsa bu rızaya gerek yoktur. Ayrıca eşlerden birinin diğer eşe bu tür ihtiyaçlar için yetki verebilir ya da hâkim tarafından eşlerden biri bu işlemler için yetkili kılınabilir. Bu hallerin varlığında diğer eşin rızasına gerek kalmadan yetkili kılınan eş bu ihtiyaçlar açısından tek başına birliği temsil eder.
Eşlerin Sorumluluğu
“Birliği temsil yetkisinin kullanıldığı hâllerde, eşler üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumlu olurlar.” (TMK m. 189/1) Kanun eşleri birliği temsilen yaptıkları işlemler için müteselsilen sorumlu tutmuşken; temsil yetkisi bulunmaksızın yaptığı işlemlerden her eş üçüncü kişilere karşı kişisel olarak sorumludur. Ancak temsil yetkisi üçüncü kişilerin anlayamayacağı şekilde aşılmışsa bu durumda da eşler müteselsilen sorumlu olurlar.
Eşlerin Temsil Yetkisinin Kaldırılması ya da Sınırlandırılması
Eşlerden biri birliği temsil yetkisini aşar veya bu yetkiyi kullanmada yetersiz kalırsa hâkim, diğer eşin istemi üzerine temsil yetkisini sınırlayabilir veya kaldırabilir. (TMK m. 190/1) Bu kararın üçüncü kişilere karşı sonuç doğurması için hâkim kararıyla ilan edilmesi gerekmektedir. Şayet koşullar değişirse eşlerden birinin istemi üzerine bu sınırlama veya kaldırma kararı hâkim tarafından değiştirilebilir.
- Eşlerin Meslek Seçme Hakkı (TMK m. 192)
Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir. Ancak, meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararı göz önünde tutulur.
Eşlerin Yükümlülükleri
- Birliğin Mutluluğunu Sağlama (TMK m. 185/2)
Kanunda emredici bir hüküm olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle eşler evlilik birliğinin mutluluğunu sağlayabilmek için azami düzeyde üzerlerine düşen bütün fedakarlığı yapmak zorundadırlar.
- Sadakat Gösterme Yükümlülüğü (TMK m. 185/3)
Eşler evlilik birliğinin devamı süresince hem cinsel yönden hem de sevgi yönünden birbirlerine sadık kalmalıdırlar. Yalnızca aileyi içeren sırların aile içinde kalması gerekliliği de bu yükümlülüğün bir gereğidir.
- Dayanışma ve Yardım Yükümlülüğü
Bu yükümlülük isteyerek kurulan bir evliliğin doğal bir sonucudur. Eşler evlilik birliği süresince birbirlerine maddi ve manevi olarak yardım etmek ve birbirlerine destek olmak zorundadırlar.
- Çocukların Bakım ve Gözetimi (TMK m. 185/2)
Eşlerin hem ortak çocukların hem de üvey çocukların bakım ve gözetimini birlikte yürütmek yükümlülüğü vardır.
- Birlikte Yaşama Yükümlülüğü (TMK m. 185/3)
Evliliğin doğal bir sonucu olarak eşler birlikte seçtikleri konutta birlikte yaşama yükümlülüğü altındadırlar.
- Giderlere Katılma Yükümlülüğü (TMK m. 186/3)
Eşler güçleri oranında emek ve malvarlıkları evlilik birliğinin giderlerine katılmakla yükümlüdürler. Giderlere katılma yükümlülüğü eşlerin kendi aralarındaki anlaşmalarıyla düzenlenir. Ancak eşlerin anlaşamaması halinde eşlerden birinin istemi ile her bir eşin yapacağı parasal katkıyı hâkim belirler.
Evli Kadının Kişisel Durumu
- Evli Kadının Soyadı (TMK m. 187)
Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır. Fakat evlendirme memuruna ya da daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadının önünde önceki soyadını da kullanabilir.
- Vatandaşlık
Türk Vatandaşlık Kanunu m. 5/1’e göre bir Türk ile evlenen yabancı kadın ya da bir yabancı ile evlenen Türk kadın kendi vatandaşlığını muhafaza eder. Yani evlenmekle kişinin vatandaşlığı kendiliğinden değişmez.
Batıl Olan Evlenmeler
- Yokluk :Bir hukuki işlemin kurucu unsurlarının tamam olmaması durumunda, söz konusu hukuki işlemin varlık kazanamamasıdır. Evlenmenin ayrı cinsten iki kişi arasında yapılmamış olması, taraflardan birinin iradesini açıklamamış olması, evliliğin yetkili evlendirme memuru önünde yapılmamış olması hallerinde evlilik yokluk ile maluldur.
- Mutlak Butlan : Bir hukuki işlemin kurucu unsurlarının tamamlanmış olması bu işlemin geçerliliği bakımından yeterli değildir. Bu işlemin aynı zamanda kamu düzeni düşüncesiyle yasada öngörülen geçerlilik şartlarının da gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bir hukuki işlemde bu şartların gerçekleşmemiş olması, halinde işlemin mutlak butlanla sakatlanmış olduğundan söz edilir. Yani işlem kesin olarak geçersizdir. Mutlak butlan halleri şunlardır: 1. Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması, 2. Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması, 3. Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması, 4. Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması. Mutlak butlan davası, Cumhuriyet savcısı tarafından re'sen açılır. Bu dava, ilgisi olan herkes tarafından da açılabilir.
- Nispi Butlan : Nispi butlan halinde hukuki işlem, kanunun aradığı tüm unsurları kusursuz olarak içermemekle beraber yapıldığı anda geçerlidir ve hukuki sonuç doğurmaktadır. İşlemdeki eksik unsurlar, emredici hukuk kurallarına aykırı düşecek nitelikteki unsurlar değildir ve hukuki işlemin sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması, iradesi sakatlanan tarafın iptal sebebini bir dava olarak ileri sürmesine bağlıdır. Nispi butlan halleri şunlardır:
- Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.
- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:
- Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,
- Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse
- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:
- Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa,
- Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse.
- Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir
Boşanma
Boşanma için geçerli olarak kurulmuş olan bir evlenmenin eşlerin sağlığında kanunda öngörülen sebep ve koşullara dayanarak mahkeme kararıyla son erdirilmesi gerekir.
Genel Boşanma Sebepleri
- Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması (TMK m.166/1-2)
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
- Anlaşmalı Boşanma (TMK m.166/3)
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz
- Eylemli Ayrılık Sebebiyle Boşanma (TMK m.166/4)
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Özel Boşanma Sebepleri
- Zina (TMK m.161)
Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
- Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış (TMK m.162)
Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
- Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme (TMK m.163)
Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.
- Terk (TMK m.164)
Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.
- Akıl Hastalığı (TMK m.165)
Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.
Geçici Önlemler
Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim tarafından;
- Eşlerin barınmasına ilişkin geçici önlemler
- Eşlerin geçimine ilişkin geçici önlemler
- Eşlerin mallarının yönetimine ilişkin geçici önlemler
- Çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemler
Re’sen alınır. Hakim bunların dışında gerek gördüğü her türkü geçici önlemi de dava süresince her zaman alabilir.
ANLAŞMALI BOŞANMA PROTOKOLÜ
TARAFLAR:
1-)
2-)
Yukarıda isimleri yazılı bulunan taraflar, hiçbir baskı altında kalmadan, kendi hür iradeleri ile boşanmaya karar vererek, boşanmanın mali sonuçlarını ve müşterek çocukların velayetini düzenleyen işbu protokolü, 26.12.2022 tarihinde imzalayarak, Gölcük Aile Mahkemesine verdikleri anlaşmalı boşanma dilekçesine ekinde, anılan mahkemeye sunmuşlardır.
PROTOKOL MADDELERİ:
1-) Yukarıda kimlik bilgileri yazılı olan biz, boşanma isteğinde bulunuyor ve aşağıdaki hususlarda anlaşarak boşanmayı kabul ediyoruz.
2)Halen ……………………………..adresinde kain bulunan ve boşanmadan önce son olarak birlikte oturulan konutta, eşlerden ikamet etmeye devam edecektir. Burada
bulunan ev eşyalarının tamamı, ikamet etmeye devam eden eşte kalacaktır.
2-) Eşlerden sadece şahsi eşyalarını alarak, boşanma kararının verildiği tarihten
itibaren en geç 3 gün içinde anılan konuttan ayrılacaktır.
3-) Taraflar, işbu boşanma nedeniyle, birbirilerinden tazminat adı altında herhangi bir ödence talep etmemektedirler. Taraflardan her biri, avukatlık ücreti de dahil olmak üzere, kendi payına düşen yargılama giderlerinden sorumlu olacaktır.
4-) Eşlerden takılan ziynetlerin tamamı, adı geçende kalacak ve kendisinden
bu nedenle maddi içerikli hiçbir istemde bulunulmayacaktır.
5-) Eşlerden boşanmadan sonra kendi ailesinin soyadını kullanacaktır.
6-) Müşterek çocuklar ……………….. ve ………………. velayeti anne bırakılmıştır.
7-) Müşterek çocuklar …………………………. ve ………………… ile baba …………….
arasında kişisel ilişki kurulacaktır. Taraflar aynı ilde otururlarsa her ayın 2. ve 4. hafta sonu cumartesi günü saat 10.00’dan Pazar günü saat 18.00’a kadar, taraflar farklı illerde otururlarsa her ayın ilk haftası cumartesi günü saat 10.00’dan Pazar günü saat 18.00’a kadar, her yıl temmuz ayının ilk günü saat 10.00’dan temmuz ayının son günü saat 18.00’a kadar ve dini ve milli bayramların ikinci günü saat 10.00’dan akşam saat 18.00’a kadar Müşterek çocuklar ile baba arasındaki şahsi münasebet kurulacaktır.
8-) Taraflar karşılıklı olarak kanun yoluna başvuru ve itiraz haklarından feragat etmişlerdir.
9-) (On) madde ve iki nüshadan müteşekkil iş bu protokol, kendi içerisinde bir bütün olup tarafların hür iradesi ile hazırlanmıştır. Taraflar arasında anlaşmalı boşanmanın gerçekleşmemesi durumunda hiçbir hükmü bulunmamaktadır.
10-) İşbu boşanma protokolü, 2 nüsha olmak üzere, ……………………….. adresinde ve 26/12/2022 tarihinde düzenlenerek, taraflarca imza altına alınmıştır.
SONUÇ : Taraflar yukarıda madde madde yazılı hususlarda ortak ve hür iradeleri ile 26/12/2022 tarihinde mutabakata varmış olup, iş bu protokol mahkemeye arz edilmek üzere taraflarca birlikte imza altına alınmıştır.
TARAF TARAF
Boşanma Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Boşanma davasında görevli mahkeme davanın görüleceği mercidir. Aile Hukuk kapsamında ele alınan boşanma davaları yetkili ve görevli mahkemelere açılır. Bu davalar sırasında görevli mahkeme Aile Mahkemesi’dir. Bazı durumlarda Aile Mahkemesi bulunmadığında bu defa Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurulması gerekir. Asliye Hukuk Mahkemesi Aile Mahkemesi’nin olmadığı yerlerde davaya bakabilir fakat Aile Mahkemesi sıfatı ile bu davaya bakmadığında dava bozulabilmektedir.
Boşanma davasında yetkili mahkeme aracılığı ile davanın görülmesi gerekir. Boşanma davası açan eşin aynı zamanda ayrılık talep etme hakkı da bulunur. Ayrılık davaları da boşanma davası görülmeden önce taraflara bir şans tanımayı hedefleyen ve eşlere düşünmek için fırsat yaratan dava türüdür. Boşanma davasında yetkili mahkeme eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesidir.Bunun yanı sıra davadan önce eşlerin birlikte oturdukları yer mahkemesi de yetkili olurken son defa altı aydan beri birlikte oturma koşulunun sağlanmış olması durumunda bu mahkeme yetkilidir. Davacının ya da davalının yerleşim yerinde açılabilen boşanma davaları kişinin aile kütüğünün kayıtlı olduğu yerleşim yeri esas alınarak açılmaktadır. Davacı ya da davalının belirtilen adreste sürekli oturduğu ispatlanmalıdır.
Mal Rejimi (Mal Paylaşımı)
Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilirler.
Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
Çalışmasının karşılığı olan edimler: Evlilik birliği içerisinde eşlerin bedensel ve zihinsel çalışmalarının karşılığı olarak elde ettikleri maaş, aylık ücret, yevmiye, bahşiş gibi gelirler.
Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşların veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler: Evlilik birliği içerisinde eşlerin aldıkları emekli maaşı, işsizlik maaşı, kısa çalışma ödeneği, emekli ikramiyesi, yaşlılık maaşı, kıdem ve ihbar tazminatı gibi ödemeler.
Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar: Trafik ve iş kazaları nedeniyle eşlere ödenen tazminatlar.
Kişisel malların gelirleri: Tasfiyeye tabi olmayan kişisel mallardan elde edilen gelirler edinilmiş mal olarak kabul edilmektedir. Örneğin miras yoluyla elde edilen taşınmazın kiralanması sonucu elde edilen kira gelir edinilmiş mal olarak kabul edilmekte ve tasfiyeye tabi olmaktadır.
Edinilmiş malların yerine geçen değerler: Evlilik birliğinin devamı süresince edinilmiş malların yerine geçen değerlerde edinilmiş mal olarak kabul edilmektedir. Örneğin, evlilik birliği içerisinde çalışma karşılığı elde edilmiş gelirlerden ev alınmış ve bu ev daha sonradan satılarak elde edilen gelirle araba alınmışsa, artık bu araba da edinilmiş mal kabul edilmektedir.
Yukarıda 5 fıkra halinde sayılan edinilmiş mallar tahdidi olarak sayılmamıştır. Hâkim mal tasfiyesi sırasında nelerin edinilmiş mal olduğunu belirleyecek ve diğer eş artık değer hesaplamasından sonra edinilmiş malların yarısı üzerinde hak sahibi olacaktır.
Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya: Kişinin şahsi kullanımına özgülenen mallardır. Mücevher, giyim eşyaları, makyaj malzemeleri, dizüstü bilgisayar, gözlük, tıraş makinesi gibi eşyalar.
Mal rejimi başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri: Kişinin 01.01.2002 tarihinden önceki malları ile evlenmeden önceki malları kişisel mallarıdır. Aynı şekilde eşlerden birisine miras kalan mallar da kişisel mal olarak sayılmaktadır. Kişilerin şans oyunlarından (piyango, iddia, süper loto…) ve şansa dayalı yarışmalardan (var mısın yok musun…) elde ettikleri gelirler gibi karşılıksız kazandırmalar da kişisel mal olarak kabul edilmektedir.
Manevi tazminat alacakları: Eşlerin evlilik birliği süresince kişisel zararlarının karşılığı olarak elde ettikleri manevi tazminatlarda kişisel mal sayılmaktadır.
Kişisel mallar yerine geçen değerler: Evlilik birliğinin devamı süresince kişisel malların yerine geçen değerler de kişisel mal olarak kabul edilmektedir. Örneğin, evlilik birliği içerisinde miras yoluyla kendisine ev kalmış eş, bu evi daha sonradan satarak elde ettiği gelirle yat almışsa artık bu yat da kişisel mal olarak kabul edilmektedir.
Yukarıda 4 fıkra halinde sayılan kişisel mallar kanun gereğidir. Ancak eşler, mal rejimi sözleşmesiyle,
Bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan ve edinilmiş mallara dâhil edilmesi gereken malvarlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını,
Kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dâhil olmayacağına
karar verebilirler. Bu gelirler mal rejimi sözleşmesiyle kişisel mal olarak kabul edileceği kararlaştırılmamış ise artık malların tasfiyesi aşamasında bu gelirler edinilmiş mal olarak kabul edilecektir.
- Mal rejimi;
- Ölüm,
- Evliliğin butlanı,
- Boşanma,
- Eşlerin seçimlik bir rejim seçmesi,
- “Olağanüstü rejim” kararı ile mal ayrılığına dönüştürülmesi
durumunda sona erer. Mal rejiminin sona ermesi ile birlikte mal rejiminin tasfiyesi işlemlerine başlanmaktadır. Mahkeme tarafından, evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığa geçilmesine karar verilmesi halinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ermektedir. Mal rejimin ölüm nedeniyle sona ermesi durumunda, ölüm ile beraber mal rejimi de sona ermektedir.
Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Tasfiye
Mal rejimin sona ermesiyle birlikte tasfiye işlemlerine başlanacaktır. Tasfiye işlemlerinde sırasıyla şu aşamalar gerçekleştirilecektir;
Her eş, diğerinde olan mallarını (edinilmiş-kişisel) geri alır,
Eşlerin edinilmiş ve kişisel malları belirlenir,
Varsa paylı mülkiyete konu mallarda paylar ayrılır,
Değer artış payı, eklenecek değerler ve denkleştirme yapıldıktan sonra
artık değer bulunur. Artık değer, ekleme (TMK m.229) ve denkleştirme (TMK m.230) yapıldıktan sonra elde edilen miktarlar da dâhil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.
Velayet
Reşit olmayan çocuk üzerinde velayet hakkı ana ve babaya aittir. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz. Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalırlar.
Velayet davası; çocuğun velayeti kendisinde olmayan eşin diğer eşe karşı açtığı bir aile hukuku davası türüdür. Velayet davası aile mahkemesinde açılır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 337, 340, 342 ve 346. maddeleri uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlâk sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz. Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Başka bir anlatımla, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır. Öte yandan, TMK’nın 335 ila
351. maddeleri arasında düzenlenen “velayet”e ilişkin hükümler kural olarak, kamu düzenine ilişkindir ve velayete ilişkin davalarda resen (kendiliğinden) araştırma ilkesi uygulandığından hâkim, tarafların isteği ile bağlı değildir. Velayetin değiştirilmesine yönelik istem incelenirken ebeveynlerin istek ve tercihlerinden ziyade çocuğun üstün yararı göz önünde tutulur (HGK-K.2018/1278).
Velayetin Değiştirilmesi
Velayetin değiştirilmesi davası, velayet hakkının anne veya babaya verilmesinden sonra velayet kendisine verilen tarafın durumunun değişmesi ve sonradan ortaya çıkan çeşitli nedenlerden ötürü velayeti alan anne ya da babanın velayet hakkını gereği gibi kullanamaması ile çocuğun menfaatinin gerektirdiği durumlarda açılan bir davadır.
Velayetin değiştirilmesi için bir olayın olması ve bu durumun velayet görevini aksatmış olması gerekir. Bu durum velayetin değiştirilmesini velayetin kaldırılmasından ayırır. Çünkü velayetin kaldırılmasında velayet görevinin ağır bir şekilde kötüye kullanılması veya aşırı bir şekilde ihmal edilmiş olması aranır.
Velayetin değiştirilmesine ilişkin şartlar TMK’da açıkça düzenlenmiştir. TMK’nın “Durumun Değişmesi” başlıklı 183. maddesinde; “Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, resen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır.” hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu madde, velayetin değiştirilmesi sebeplerini hüküm altına almıştır. Buna göre; çocukla kişisel ilişki kurulmasının engellenmesi, çocuğun fiilen velayet hakkı olmayan annede ya da babada bırakılması veyahut çocuğun üçüncü kişinin yanında bırakılması, çocuğun menfaatinin gerektirdiği nedenler (örneğin sağlık, eğitim, ahlâk, güvenlik), velayeti kendisinde bulunan annenin ya da babanın yeniden evlenmesi, velayet hakkı kendisine verilen tarafın bir başka yere gitmesi, ölüm veya velayet görevinin kullanılmasının engellenmesi velayetin değiştirilmesi sebepleri olarak sayılabilir.
Velayetin yukarıda sayılan sebeplerin gerçekleşmesi durumunda değişmesinin birtakım sonuçları da ortaya çıkmaktadır. Velayetin değiştirilmesi ile birlikte velayeti kendisinde bulunmayan anne veya babanın çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı bulunmakta olup, mahkemece de bu ilişkinin kurulması gerekir. Yine velayeti kendisine verilmeyen tarafın çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu da unutulmamalıdır. Burada bahsi geçen katılma durumu iştirak nafakası olarak karşımıza çıkar. Bu nafaka velayetin değiştirilmesine yönelik yerel mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren hükmedilmesi gereken bir nafakadır.(HGK-K.2018/1148).
Velayetin Kaldırılması
Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim aşağıdaki hallerde velayetin kaldırılmasına karar verir:
- Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.
- Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması.
- Velayet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır.
Kararda aksi belirtilmedikçe, velayetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar.
Mahkeme, bir çocuk hile ilgili velayet hakkının kaldırılmasına karar verirken, velayetin kaldırılması gerekmeyen diğer çocuklar hakkında da velayetin kaldırılmasına yer olmadığına karar vermelidir, aksi takdirde diğer çocuklar açısından da velayet kaldırılmış olur
Nafaka
Nafaka, kelime anlamı itibari ile geçimlik, geçinmek için gerekli olan iaşe şeklinde tanımlanabilir. Medeni Kanunda dört çeşit nafaka düzenlenmiştir:
Tedbir Nafakası: Boşanma davası açılmadan önce veya açıldıktan sonra herhangi bir eşin veya ergin olmayan çocukların (18 yaşından küçük çocuklar) geçinmesini sağlamak üzere hükmedilen nafaka türüdür.
İştirak Nafakası: Boşanma davası neticesinde çocuğun velayeti kendisinde olmayan eş aleyhine çocuğun giderlerine katılmasını sağlamak üzere hükmedilen nafakadır.
Yoksulluk Nafakası: Evliliğin boşanma kararı ile bitmesi nedeniyle yoksulluğa düşecek eş lehine, diğer eş aleyhine hükmedilen nafakadır.
Yardım Nafakası: Yardım nafakasının boşanma davası veya evlilik ile bir ilişkisi yoktur. Bir kimsenin, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan altsoy ve üstsoyu ile kardeşlerine ödediği nafaka çeşididir.
Nafaka davasına bakmaya 4787 sayılı kanun ile kurulan Aile Mahkemesi görevllidir.
Babalık Davası
Babalık davası açabilmek için ilk şart, çocuğu doğuran annenin belli olmasıdır. Yargıtay’ın görüşü de babalık davasını açabilmek için ananın belli olması gerektiği yönündedir. Babalık davası için ikinci şart ise, çocuk ile başka bir erkek arasında soybağının kurulmamış olmasıdır. Örneğin evli bir kadının kocasından başka bir erkekten hamile kalması ve çocuğun evlilik içinde doğması halinde Türk Medeni Kanunu’na göre çocuk evli olan babaya bağlıdır.
Davayı açabilmenin son şartı ise ihbar yükümlülüğün yerine getirilmiş olmasıdır. Buna göre babalık davasını açacak tarafın durumu Cumhuriyet Savcısına ve Hazineye ihbar etmesi gerekmektedir.
Babalık davası, sanılanın aksine baba olduğunu iddia eden kişi tarafından açılamamaktadır. Baba olduğunu iddia eden kişi şartlarını taşıması halinde çocukla arasındaki soybağını tanıma yöntemiyle kurabilir. Kanun koyucu tanıma yöntemini kullanmaya sahip bu kişiye babalık davası açma yetkisi vermeyi kişinin herhangi bir hukuki menfaati bulunmadığından uygun görmemiştir. Bu davayı açabilecek olanlar ana ve çocuktur. Ana ve çocuk birlikte babalık davası açabilecekleri gibi ayrı ayrı da
açabilirler. Davalardan biri için verilen karar diğeri için kesin hüküm niteliği taşımaz. Yine ananın veya çocuğun davadan feragat etmesi veya sulh yoluna gitmesi de diğerinin dava hakkını etkilememektedir. Dikkat edilmesi gereken nokta, babalık davası hakkından feragat dava açılmadan önce yapılamaz. Çocuğun davada temsilini kayyım üstlenmektedir.
Babalık davası ana tarafından açıldığı takdirde, çocuğun baba olduğu iddia edilen kişiyle arasındaki soybağının kurulması istenir. Ana tarafından ayrıca doğum nedeniyle uğradığı maddi zararlar da istenebilir. Babalık davası ile birlikte öne sürülebileceği gibi ayrı bir dava konusu da yapılabilir. İstenebilecek maddi zarar kalemleri TMK 304. maddede sayılmıştır. Doğum giderleri, doğum öncesi ve sonrası altışar haftalık dönemdeki geçim giderleri ve bu halden kaynaklanan diğer giderler istenebilecektir. Bu tazminat çocuk ölü doğsa dahi istenebilmektedir. Ayrıca ana tarafından çocuğun yararına olmak şartıyla nafaka talebinde de bulunulması mümkündür.
Babalık davası çocuk tarafından da açılabilmektedir. Çocuk, baba ile arasındaki soybağının kurulmasını isteyecektir. Çocuk eğer başka bir erkeğe soybağı ile bağlıysa öncelikle bu soybağının reddini istemelidir. Bunu yapmadan babalık davası açabilmesi mümkün değildir. Çocuk tarafından babalık davası ile nafaka da istenebilir. Nafakanın süresi çocuğun ergin olduğu yaşa kadar devam eder. Nafaka ile ilgili daha detaylı bilgiye bu konudaki makalemizden ulaşabilirsiniz.
Dava, baba olduğu iddia edilen kişiye, bu kişi ölmüş ise mirasçılarına karşı açılabilir. Eğer ölen kişinin hiç mirasçısı bulunmuyor ise miras devlete kalır. Bu durumda babalık davası devlete karşı açılabilir.